BLOG
Blog Grupları
Yayın Tarihi : 21.01.2022 12:42 | Güncellenme Tarihi : 02.02.2022 11:12 | BLOG
KUŞAKLAR BOYU CEVİZ YETİŞTİRİCİLİĞİ VE FRANSA

KUŞAKLAR BOYU TARIM ve FRANSA

Şimdilerde kırklı yaşlarını yaşamakta olduğum ömrümün ilk eğitim yıllarında Türkiye’nin tarımda kendi kendine yetebilen bir ülke olduğunu öğrettiler bize. Bu güven , gurur ve rahatlıkla zeytin ağacının siyah zeytin ve yeşil zeytin için farklı farklı olmadığını bilmeden yaşadığım otuz beş yılın sonundaki durağım Manisa ’nın Gördes ilçesiydi. Toprakla geç gelen tanışmam , belki de bir toprak burcu , başak burcu insanı olmam sebebiyle, bende keşfedilmemiş bir toprak ve doğa sevgisini ön plana çıkarttı. Artık nefes alıp vermemin bir sebebi olan bu ceviz ağaçları , yıllar sonra hasat etme imkanım olacak meyveleri dikerken beş sene boyunca hiçbir maddi beklentiye sahip olmadan, her konuda sabırsızlığıyla ön plana çıkan benim sabretmeyi öğrenmeme de vesile olacaklardı. Çünkü toprakla üretmek , büyük bir sabır istiyordu ve hiç de öyle uzaktan görüldüğü kadar kolay değildi.

Muhtemelen eğitim tarzımdan olsa gerek ilk sorgulamalarım da başlamıştı tabi. Köylü üretmiyordu , hatta üretemiyordu. Bendenizse saf ve temiz duygularla biraz vatansever sol görüşümle biz gelip şehirlerden bu yatırımları yaparken siz baba mesleğinize neden sahip çıkmıyorsun kardeşim ? diye soruyordum artık yeni komşularım olan köylü arkadaşlarıma…Bana donuk donuk ve benim bu sorumu anlamsız bulduklarını gösteren tepkisiz bakışları bana cevapları oluyordu. Benimse sorularımın cevaplarına ulaşmam için biraz daha sabretmem gerekecekti. Dedim ya toprak sabretmemizi istiyordu.

Sonraları farkındalıklarım artmaya da başladı ve ilk olarak gördüğüm artık yeni Türkiye’de tarım köylü çiftçiye değil , şehirli yeni yetme çiftçilere yaptırılmak isteniyordu. Bende bunlardan biriydim, bizler kendi tarlalarımıza meyve ağaçları ekerken , koyunlar tavuklar alıp hayvansal ürünleri de üretmeye başlamışken , köylülerin maalesef yıllardır babadan gelen ve para ödemeden sahip olmuş oldukları yatırım maliyeti olmayan tarlalarına on tane ağaç dikip bundan katma değer elde edebilecek bir güçleri ve kredibiliteleri de yoktu artık. Hatta bu toprakları satmak daha bile karlı duruma gelmişti onlar için. Bizler dairelerimizi , şirketlerimizin teminat olabilecek varlıklarını ipotek edip düşük faizli devlet destekli kredileri rahatça alabilirken , köylü ve milletin olası efendisi kardeşim maalesef banka kapısına sadece ihtiyaç kredisini traktörünü ipotek ederek alabilecek kadar yakındı. Dolayısıyla ekemiyor , biçemiyor ve ekonomi yaratamıyordu.

Bu sürecin dört sene sonrasında bir grup arkadaşımla beraber Fransa’ya orada tarımın ,ceviz yetiştiriciliğinin nasıl yapıldığını görme ve yerinde inceleme amaçlı bir iş seyahatine gittik. Sene 2015 di… Öyle ya biz kendi kendine yetebilen dev tarım ülkesinden ineği , danayı ithal eder pozisyona gelmişken el alem ne yapıyordu ,nerelerdeydi? Orada tanıştım Jean Luc Revolte ‘la..Grenoble da ceviz üreticiliği yapan 65’ li yaşlarında bir Fransız çiftçisiydi kendisi.

Grenoble’ a seyahatimiz sırasında dikkatimi çeken bu kasaba tam da bir ceviz bölgesiydi. Her yer yetmişli seksenli yaşlarında ceviz ağaçlarıyla dolu hatta düzenli ve de planlı hareket edilerek kurulduğu aşikar bizim bugünlerde kapama bahçe dediğimiz bilmeyenler için biraz açmak gerekirse , etrafı tel örgü çevrili , içerisinde damlama sulama sistemi , derin yeraltı su sondajı bulunan belli ölçü ve planlamalarla altyapılı olarak inşa edilmiş tek tip meyve bahçeleriydi bunlar. Grenoble ‘ un her yeri ceviz ağaçlarıyla doluydu. Bizse artık Mösyö Revolte ‘un çiftliğine ulaşmıştık.

Bay Revolte , Fransız çiftçisi , mütevazi ama bizimkilerden daha modern bir evi , evin karşısında inşa ettiği ve bize köşe bucak gezdirmekten sıkılmadığı bir ceviz ayıklama ve paketleme tesisi , kapısında bir Renault Megane ve bir Peugeot Partner arabası , yaklaşık 1500 dönüm de 35 ve üstü yaşlarda , yaşlıları 70 li yaşlarda ceviz ağaçları olan biriydi. Yıllık cirosu 3.000.000 Avro . Evet yanlış okumadınız , üç milyon avro …

Yazının başlığına dönelim mi ? Bir daha okur musunuz başlığı ? Zahmet etmeyin yazayım. Oğlum Tunç’un oğluyla tanıştım o gün. Jean Luc Revolte benim oğlumun oğluydu. Yani Jean Luc’ ün dedesi dikmişti bu ağaçları , dedesi gibi çiftçiliğe devam eden babası büyütmüş , Jean Luc daha ilerilere taşıyarak ceviz kırma ve işleme tesisini kurmuş , şimdi de bundan sonraki süreç için işlere oğlunun devam edeceğini kendisinin 65 yaşında olduğunu ama artık biraz geri çekileceğini emekliliğini yaşayacağını anlatıyordu bize. Toprakla geçen üç koca ömür , bundan geçimini sağlayan bir aile ve şimdi bayrak ben bu yazıyı yazdığım günlerde eminim ki çoktan dördüncü kuşağın eline geçmiştir. Bir büyük üretim hikayesi , yıllık üretim tutarını da bir daha yazmayayım bence.

Aslında hikayesi şuydu. Fransa Devleti 1920 lerde Büyükbaba Revolte a gelmiş ve bu bölgenin ceviz ile alakalı uyumunu anlatmış buna göre devlet politikası olarak bir bahçe tesisi seferberliğinden bahsetmişti. Ancak Büyükbaba Revolte ‘ un öyle beş alt sene cevizi bekleme lüksü yoktu. Ama devlet bunu düşünmüştü. Ziraat ve diğer branşlardaki , mühendislerini , iş makinelerini tüm işlerin finansmanıyla birlikte Büyükbaba Revolte’un ve onlar gibilerin emrine vermişti. Bahçeler kurulacaktı , cevizler hasat verene kadar uygulanacak tüm program gübreleme takvimi ve arazide yapılacak işlemler devletin görevlilerinin gözleminde olacaktı , Revolte ailesine ilk hasatlarını alacakları güne kadar asgari ücret seviyelerinde maaş bağlanacaktı ve cevizler hasat edilmeye başlandığında bahçe tam verime ulaşana kadar bu maaş kademeli olarak azaltılacak ve tam verime ulaşıldığında artık Büyükbaba Revolte işinin patronu , devletse bir çok ceviz üretim fabrikası yatırımına sahip olacaktı. Sonrasında devletin bu bahçenin satışlarından 30 lara varan vergi alması dedemi hiç rahatsız etmezdi dedi bana Jean Luc , neden rahatsız etsin ki ? Artık Fransız Çiftçi milletin efendisiydi. Üretiyor , kazanıyor ve devletine de kazandırıyordu.

Kıssadan hisse demem o ki , devletin kendi belirlediği oranda şu veya bu kadar parayı çiftçinin hesabına her sene düzenli olarak yatırması değil mesele. Bunun adı ne kadar tarımsal destekleme de olsa , hayır değil bence. Çünkü desteklemek demek ona dikmeyi işlemeyi , bakmayı büyütmeyi , modern tarımı öğretmeyi gerektiriyor. Eğer köylü topraklarını terk etmez ve kalkınırsa büyüyor ülkeler , üçüncü ve dördüncü kuşak çiftçileri , baba mesleklerini yaşatabilirse kafa tutabiliyor diğer gelişmiş ülkelere , köylü kendi köyünde göğsünü gererek yürürse ve köyünü terk etmezse , üretirse değişiyor ülkelerin kaderi. Köylü şehirlere , şehirlilere ve sermaye gücüne yenilirse değil , işte burada bütün mesele.

Bugün bu satırlarda sizlere bir tersine göç hikayesini anlatacağım. Moda’da doğup büyümüş sekiz senelik Saint Joseph eğitim hayatından sonra üniversite ve şehir hayatının ardından yıllarca çalışıp birikimlerimi elde ettiğim İstanbul’dan önce Bodrum’a ama sonra Manisa’nın 500 m üzeri rakımlı en az gelişmiş ilçelerinden biri olan Gördes’e gitmemin ve orada bambaşka bir hayat ve son derece farklı bir dünyayla tanışmamın hikayesi bu.

2011 senesinin son aylarında , ceviz bahçesi kurmak hayali ve planlarıyla Manisa’nın Gördes ilçesinde bir köyde bir tarla satın aldım. Bu zamana kadar hayatım ne bir tarlada geçmişti ne de ben toprakla ilgili bir bilgiye sahiptim. İspanya ve özellikle Fransa’da benzeri yatırımlar konusunda bu ülkeler yıllar evvelinden neler yaptıklarını ve hangi stratejileri uyguladıklarını araştırdım ve nihayetinde bugün cevizlerini toplayabildiğim bahçemin fidanlarını ellerimle 2012 senesinde Gördes topraklarına teslim ettim.

Gördes’e adım attığım ilk gün itibariyle dikkatimi çeken en önemli husus yerel halkın hiçbir şekilde katma değeri olan ürün yetiştirmiyor olmasıydı. Topraklar boştu ,ekilmiyor ve hatta yerli yabancı en önemlisi de tarımı bilmeyen kişilere ve şirketlere satılıyordu. Önce yerel halkı tembellikle suçladım. En kolayıydı – bunlar tembel ondan çalışmıyorlar demek , böyle düşündüm. Cevizlerimiz büyürken boş durmadım , dönemsel ürünler ekip biçmeye karar verdim. Bir sene domates , diğer sene kavun , salatalık , nohut gibi mevsimlik ürünler ekmeye çalıştım. Küçükbaş hayvan aldım , et , süt ve peynirini üretmeye çalıştım. İnek aldım sütünü satmaktı maksat. Olmuyordu , bir şeyler eksikti , ürettiklerimizin hiçbiri ya para etmiyor ucuza talep görüyor ya da hiç yüzüne bakan olmuyordu . Elde kalanı hayvanlara yediriyorduk , ama hayvanların da ne sütü ne peyniri para etmiyordu. Neden sonra anladım , tembel olan köylü değildi , yıllarca senede sadece bir kere veya toprakları iyiyse iki kere hasat beklediği tarlalarından ne yazık ki uzunca yıllar hep zarar etmişlerdi. Ne ektilerse ne biçtilerse para etmemişti , çünkü satış kanalı noksandı. Bıkmışlardı artık , para ve emek harcayıp toprakları ekip sonra zararına ürünü satmak veya hiç satamamak sürdürülebilir değildi. Siz çalıştığınız iş yerinizde kaç sene maaş almadan veya kazanç sağlamadan çalışabilirsiniz? Tembellik biraz da buradan gelmekteydi.

2015 senesinde hem kendi köyümüz hem de civar köylerde yaşayan birkaç aileyle bir araya geldik. Neler yapabileceğimizi nasıl bir çıkış yolu bulabileceğimizi düşündük. Tek çare büyük şehirlere aracıları ortadan kaldırarak ulaşmaktı. Ama bizim bir market açacak imkanımız da yoktu. Zincir marketlerin raflarında yer almak için ürün maliyetinin üzerine bir de onlara raf kirası , ve ciddi bir operasyonel organizasyon verebilmek gerekiyordu. E-ticareti geliştirmeye karar verdik ama bir yandan da komşularımın üretim yapacak bir yere ve en azından az da olsa sürekli üretebilecekleri ürün grubuna ihtiyaçları vardı. Birine 200 kavanoz reçel ürettirip sonra bütün bir sene ona başka üretebileceği bir iş veremezseniz üretici bir sonraki seneye çoktan işten el çekmiş oluyordu çünkü. Az çeşit ama sürekli üretilebilir bir ürün gamı , az hasarlı ama güzel toplanmış bir panelvan araç , bir instagram hesabı ve gayet amatörce tasarlanmış eksikleri de çok bir web sitemiz vardı artık. Web sitesi başlangıçta o kadar eksikti , bilgileri teknik altyapısı o kadar amatörceydi ki eleştiri üzerine eleştiri alıyorduk . Ama gel bir el at da toparlayalım desek , kimseyi bulamıyorduk. Resimlerde sadece birkaçını göreceğiniz sekiz arkadaşımızı bir araya getirip üretime başladık.

Sistemi ve planlı tüketim yapma alışkanlığını tekrar kazandırmak ve adil alışveriş alışkanlıklarını yeniden kazandırabilmek adına sipariş dağıtımı için belli teslimat günleri tespit ettik.Tüketicinin ki biz müşterilerimize” türetici” diyoruz ; her alışverişi yörede yeni bir kadının üretime katılması anlamına geliyor.

Günümüzde evde süt bitse süpermarkete gidip , şak diye kartı çekip pat diye eve geri dönmek ne kadar kolay değil mi? Kimse evindeki tüketimi planlamıyor artık. Bir süt almak için gittiğiniz süpermarketten , ihtiyacınız olmayan bir sürü ürün alıp çıkıyorsunuz. Ya da glikoz şurubu veya kıvam arttırıcı ve benzeri ürünler her elinizi raflara atışınızda sizi endişelendirmiyor mu? Yerli tohumun sürdürülebilmesi, ürünlerin zirai ilaç kalıntısı içerebilmesi ve bunun ne yazık ki iç piyasada düzgün denetlenmiyor olması en büyük sorun. Öyleyse dedik , her pazar günü akşamına kadar web sitemizden veya whats app gruplarından iletilen siparişlerin İstanbul dışı olanlarını her pazartesi kargolar , İstanbul Avrupa yakası siparişlerini her salı , Anadolu yakası siparişlerini de her çarşamba kendi panelvanımızla dağıtırız ve bugün bu sistemi hayata geçirdik. www.tarlaburada.com böylece doğdu. Bugünlerde sekiz aileye Gördes’de üretim yapabilmeleri için olanak sağlarken bir yandan da Türkiye’nin farklı farklı bölgelerinde üretim yapmak isteyen , bir araya gelebilen , mümkünse kooperatifleşme umudu taşıyan , kısacası üretmek isteyen birçok kadın üreticiye bir vitrin , bir raf , bir umut olduk. Tarlaburada ‘da kısa zamanda kooperatifleşmek ve daha hızlı üretim yapabilecek bir tesis kurabilmek için çalışıyor ve üretiyor artık.

Türkiye’nin üretimde sorunu yok ama tüketimi organize edemiyoruz. Tüketimi örgütleyemezseniz , üretmenin anlamı kalmıyor. Şu an bizim üretim alanımızın bulunduğu Manisa Gördes’de de olduğu gibi Türkiye’de birçok tarım arazisi yabancılara satılıyor. Toprağın asıl sahipleri kente göçüyorlar , yerlerine çok az üretebilen , ama çoğunlukla yok edenler geliyorlar , kentlere göç edenler iş bulamıyor, bulsalar da şehirlere ayak uyduramıyorlar.

Unutmayın her alışveriş bir seçimdir.

Sevgiyle ve sağlıcakla kalın ;

S.Tolga SOYDAŞ 

Tavsiye Edilen Ürünler

2.000,00 TL

- +
E-BÜLTEN ! YENİ VE İNDİRİMLİ ÜRÜNLERDEN HABERDAR OLUN !
Whatsapp
İnternet sitemizde çerezlerden faydalanılmaktadır. Ayrıntılı bilgi için Kişisel Verilerin Korunması Kanununu, Gizlilik Sözleşmesi ve Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz. Reddet Kabul Et